YARA ALMIŞ BİR ÖZLEM
” İnkâr etmiyorum, tahammül edilemeyecek kadar şımarmıştım o yıl güneş bencilliğini bırakıp yeryüzüne ısısını sunmaya başladığında. Nasıl anlamsız yarışmıştım çiçeklerle, nasıl utanmıştım çalarken renklerinden. Hayır, yazarlarını tanımadığım halde bir çırpıda okuduğum kitaplar hiç utandırmamıştı beni. Ne anladığım önemliydi, ne yaşadığım gibi.
Meltem esintili akşamlarda kritiğini yapmayı seviyordum arşivlenmiş hayatımın. Solda sıfırlı pragraf başlangıçlarımın ayrıntılarına inmek, ki bu gereksizken, bir sonuca bağlayamayacakken inatla nokta dışında tüm noktalama işaretlerini kullanarak devam etmem, uçsuz bucaksız virajlı yolları çağrıştırıyordu bana.
Bir varmış, bir yokmuşlarımdan doğan tebessümlerimle selam gönderdim hep o yıl Beydağları’nın asaletini yerle bir eden güneşine. Çok geçmeden alaycı bir kahkaha Beydağları’ndan mütevazı yaşantıma. Aklınca gülüyordu, güldükçe büyüyordu aklınca. Yıldızların kendisinden kat kat yükseklerde olduğunu unutarak!
Ona dair meraklarım olmadı hiç o yıl güneş bencilliğini bırakıp yeryüzüne ısısını sunmaya başladığında. Yılın modasına ilgisizliğim kadar ilgisizdim artık o şahane adama. Nerede, kiminle, nasıl, kimde, ne giydi? Oysa senelerce beynimde ne geniş alan kaplamıştı bu soru cümleleri. Şu avuçlarımla su vererek büyüttüğüm kırmızı gülün kokusunu yolluyorum şimdi soru işaretlerimi kurşunlayan (!) dostlarıma (!)…
Sessiz ve derinlerden konuşmak için loş ışıkları seçmiştim hep; hep loş, hep kimsesiz zamanları.
Şehir soğudukça düşüyordum artık kendime. Güneşsiz, paltolu bir zamanı erteleyememek bozuyordu beni. Çok uzaklara fırlattığım düşlerimi özlemeye başlamıştım artık, umutlarımın yıkıldığı şehri özlediğim kadar. Yara almış bir özlemle… ”SERAP ERSOY
(Ruhum Güneşten)
16-04-09 / ANTALYA